Hava sıcak mı sıcak.. Cırcır böcekleri sanki öterken çatlayacaklar..Günler o kadar uzun ki.. Sabah seinliğinde bizim eve yaklaşık 500 m uzaktaki sütçü Hanife Teyze'ye süt almaya gidiyoruz babamla.. Hanife Teyze'nin derme çatma kulübesiyle bizimki arasında hiç ev yok o zamanlar..Kuru otların, defne çalılarının arasından ilerliyoruz.. Önümüzden bir çekirge sıçrıyor..Babama "uzun kız çıkar mı?" diyorum.. Gülüyor, "onlar öyle sıcağında çıkar, korkma" diyor. Hanife Teyze, sütü sağarken çardakta bekliyoruz. Bu deniz kokusuna karışmış kekik kokusu, bu ferahlatıcı tatlı rüzgar..Hayatım boyunca başka hiçbir yerde duymadığım bir koku..Öğle sıcağı basmadan denize gidilir.. Deniz genelde dalgalıdır..Deniz çok sığ ve ipek gibi kum olduğundan, dalgalar çocuklar için tehlikeli değil eğlencelidir.. Deniz dalgalı olduğunda nedense su daha ılık olur. Dalga yoksa, denizin dibindeki altın sarısı ipek halı gözükür.Güneş ışıkları, suda kırılarak denizin dibinde dans eden ışık oyunları yapar.Denizden çıkınca illa bir avuç taş toplanır. Sahil, dalgaların yuvarlattığı, bibirinden güzel taşlarla doludur ki, küçükleri beş taş, büyükleri sek sek için idealdir. Denize girmesi güzel de, eve geri dönmek pek zordur. Allah rahmet eylesin bizim dede, denize kadar kocaa tarla dururken, evi taa tepeye yapmış çünkü.. Ağırlaşan çocuk bedenim dayanmaz, başlarım vızıldanmaya.. Babam omuzuna alır, eve omuz üstünde keyifle giderim. Evde banyo yok o zamanlar.. Sabahtan güneşe bırakılmış hortum, iyice kızışmış, kapı önünde hortumla yıkanıveririz. Zaten bizim evden başka ev falan da yok etrafta.. Öğleden sonra zorunlu uyku faslı.. Annemleri uyutup kalkıyorum. Yapacak hiçbir şey yok.. Okuma bilmediğim için, abimin Teksas-Tombiks kitaplarının resimlerine bakıyorum biraz..Zamanın yavaş aktığı yıllar..Şimdi de öyle yavaş aksaya.... Neyse akşam üstü ikinci deniz faslı ve ardından ikindi çayı..O zamanlar pişiler, irmik helvaları, gözlemeler daha mı lezzetliydi? Gece olunca gökyüzü ışıl ışıl yıldızlarla dolar."Anne" diyorum; "yazın yıldızlar neden daha parlak?". "Yaz olduğu için değil, burda hiç ışık olmadığı için böyle parlak görünürler."diyor annem. Haklı, etrafta birkaç küçük kulübenin ışığı hariç hiç ışık yok ki..
Çok yerler gördüm, çok yerde denize gridim. Genelde sakin ve doğal ortamlardan hoşlanırım. Öyle yıldızı bol oteller, kulaç atsan insana çarpan yüzme havuzları, insanların saatlerce güneşin kabağında kendini kızarttığı plajlar hiç tarzım olmadı. Ama gittiğim hiçbir yerde Karaburun Ardıç koyunun kokusunu, esintisini, insanın içine işleyen dinginliğini bulamadım. Belki de çocukluk anılarımın ağzımda bıraktığı tat yüzünden..