23 Temmuz 2012 Pazartesi

karaburun ve çocukluğum

Hava sıcak mı sıcak.. Cırcır böcekleri sanki öterken çatlayacaklar..Günler o kadar uzun ki.. Sabah seinliğinde bizim eve yaklaşık 500 m uzaktaki sütçü Hanife Teyze'ye süt almaya gidiyoruz babamla.. Hanife Teyze'nin derme çatma kulübesiyle bizimki arasında hiç ev yok o zamanlar..Kuru otların, defne çalılarının arasından ilerliyoruz.. Önümüzden bir çekirge sıçrıyor..Babama "uzun kız çıkar mı?" diyorum.. Gülüyor, "onlar öyle sıcağında çıkar, korkma" diyor. Hanife Teyze, sütü sağarken çardakta bekliyoruz. Bu deniz kokusuna karışmış kekik kokusu, bu ferahlatıcı tatlı rüzgar..Hayatım boyunca başka hiçbir yerde duymadığım bir koku..Öğle sıcağı basmadan denize gidilir.. Deniz genelde dalgalıdır..Deniz çok sığ ve ipek gibi kum olduğundan, dalgalar çocuklar için tehlikeli değil eğlencelidir.. Deniz dalgalı olduğunda nedense su daha ılık olur. Dalga yoksa, denizin dibindeki altın sarısı ipek halı gözükür.Güneş ışıkları, suda kırılarak denizin dibinde dans eden ışık oyunları yapar.Denizden çıkınca illa bir avuç taş toplanır. Sahil, dalgaların yuvarlattığı, bibirinden güzel taşlarla doludur ki, küçükleri beş taş, büyükleri sek sek için idealdir. Denize girmesi güzel de, eve geri dönmek pek zordur. Allah rahmet eylesin bizim dede, denize kadar kocaa tarla dururken, evi taa tepeye yapmış çünkü.. Ağırlaşan çocuk bedenim dayanmaz, başlarım vızıldanmaya.. Babam omuzuna alır, eve omuz üstünde keyifle giderim. Evde banyo yok o zamanlar.. Sabahtan güneşe bırakılmış hortum, iyice kızışmış, kapı önünde hortumla yıkanıveririz. Zaten bizim evden başka ev falan da yok etrafta.. Öğleden sonra zorunlu uyku faslı.. Annemleri uyutup kalkıyorum. Yapacak hiçbir şey yok.. Okuma bilmediğim için, abimin Teksas-Tombiks kitaplarının resimlerine bakıyorum biraz..Zamanın yavaş aktığı yıllar..Şimdi de öyle yavaş aksaya.... Neyse akşam üstü ikinci deniz faslı ve ardından ikindi çayı..O zamanlar pişiler, irmik helvaları, gözlemeler daha mı lezzetliydi? Gece olunca gökyüzü ışıl ışıl yıldızlarla dolar."Anne" diyorum; "yazın yıldızlar neden daha parlak?". "Yaz olduğu için değil, burda hiç ışık olmadığı için böyle parlak görünürler."diyor annem. Haklı, etrafta birkaç küçük kulübenin ışığı hariç hiç ışık yok ki..
Çok yerler gördüm, çok yerde denize gridim. Genelde sakin ve doğal ortamlardan hoşlanırım. Öyle yıldızı bol oteller, kulaç atsan insana çarpan yüzme havuzları, insanların saatlerce güneşin kabağında kendini kızarttığı plajlar hiç tarzım olmadı. Ama gittiğim hiçbir yerde Karaburun Ardıç koyunun kokusunu, esintisini, insanın içine işleyen dinginliğini bulamadım. Belki de çocukluk anılarımın ağzımda bıraktığı tat yüzünden..

3 yorum:

Adsız dedi ki...

yazıyı okurken gözlerim doldu.. öyle güzel yazmışsınız ki kendimi roman okuyor hissettim ve o romanın içinde olmayı arzuladım... uzun zamandır yazmıyordunuz özledik... yine yoktur ama bir bakayım dedim iyi ki bakmışım:) huzurlu ve mutlu kalın inş.
özlem yılmaz

Adsız dedi ki...

aaah esra hanım ıkımızınde koprulerinin altından cok sular akmıs desenıze sızı gormeyeli daha dogrusu yazılarınızı okumayalı..yard. docent olmussunuz cok mutlu oldum tebrık ederım.bende aylar sonra ''annesını uzmus eve usulca gırmeye calısan cocuklar'' gıbı gırdım bloga..ya da fazla dalga yemıs fırtına gormus denizde bır kucuk tekne gıbı..sızın su sakın huzur veren lımanı gorunce gırdım ıceri.bende bılmem hatırlar mısınız aylar sonra hamile kalmiştım Rabbimin izniyle..37 ci haftada malesef oğlumu preeklamsı ve tansiyondan kaybettim.daha dogrusu cennet bahcesine dunya nefesini tatmadan geri gitmesine razı oldum.bu da benım fırtınam,sabrımın mertebe atlamasına bır sebeb oldu.ama ben siz kızacaksınız belkı ama 7 ay sonra 40 ıma basmadan Rabbimden hala bır bebek ıstıyorum.tabii verirse..(4.sezeryan olur ınsallah)..her neyse sizin yazınızı okuyunca 80 ler geldı aklıma.. ..bende genc kızlıgımda karaburunda sızın denıze gırdıgınız yerde denıze gırer sonra aynen yamacı tırmanarak dayımların ogretmenler sıtesındekı evıne kadar yururdum.denız duru, el degmemiş ve ınsandan uzak..karaburunun kesfedılmemesının guzel yanı sanırım yollarının vırajları ve sehre uzaklıgı..ıyı kı de boyle olmus..bakir bir güzellik karaburun.. bu arada ben sızın şu 80 lerin cocuk menusune "salca ekmek ve soganı"da eklemek ıstedım.mahalle arası oyun esnasında vazgecilmez spesiyalitesidir çocuk tayfasının.. hele yanında bır de hurma zeytın varsa....ustune çeşmeden içilen buz gibi su da şerbet gibi tatlı olurdu.nerden bılırdık kolayı gazozu?bilsek de alınacak ucuzlukta olmazdı.ya da benım anacıgım alışmamam için beni oyle telkin ederdi...şimdi kızıma bazen teklif ediyorum."tat"diyorum çavdar ekmeği(urlanın meshur kara fırın ekmeklerınden) uzeri salça ve soganı.."ıyyy"anne yemege koyulur salça yenmez oyle dıyor.
bizim çocuklarımız ıster ıstemez salon koselerındekı sanal ekrana kablolarla baglı, klıma serınlıgınde yazı yasayan soluk benızlı, soguk cocuklar oldu malesef..biz miyiz suçlu?evet ama çocukları evlere kapatmamızı saglayıp dunyayı çevreyi geçmişi kirletenlerin hiç mi suçu yok?
sevgiyle kalın urladan ismet özlem..

esra bahar gür ( norgaz ) dedi ki...

Sevgili Özlem,
Her zamanki gibi çok incesin, teşekkür ederim.
İsmet Hanım,
Yaşadığınız sıkıntılar için çok üzüldüm. Preeklampsi, ağır vakalarda bizi en çok korkutan hastalıktır. Preeklampsi krizi yüzünden gözlerini kaybeden, diyalize mahkum kalan, hatta malesef hayatını kaybeden hastalar gördüm. Allah sizi korumuş. Bebeğiniz İnşallah ahirette şefatçi olur. Yeniden gebelik istemine gelince, bence kendinizi riske atmayın. Preeklampsi, tekrarlayan gebelikte normale göre 10 kat daha sık görülür. Özellikle ilerleyen yaşla beraber, klinik ağır seyredebilir.Herşeyin başı sağlık. Allah size ve evlatlarınıza uzun ömürler versin. Sağlıkla kalın...