28 Aralık 2009 Pazartesi



İnanması zor ama doğuma hayırlısı ile 3 hafta kaldı. Bizimki acele edip erken gelmeye kalkmazsa tabii. Heyecan, endişe, korku, merak..Ne bileyim işte garip duygular. İyice sulu göz oldum, reklamlarda bile ağlıyorum.

Bebeğim kime benziyecek çok merak ediyorum. İlk kızım gibi sarışın , Avrupai görünümlü, duygusal, sanatçı ruhlu mu; iki numaram gibi kara gözlü , "Antep'li" , çok zeki ve cadı mı ?Yoksa bambaşka birşey mi ? Böyle düşündükçe karnımdan bir tekme yiyorum, sanki hissediyor kerata.

Dün valizimi hazırladım. Bebek takımlarım, kendi giysilerim, yeni yatak takımları, bebek şekerleri, hastane ekibine verilecek çam sakızı hediyeler..Ne de olsa tecrübeliyiz artık. Ama acil bir durum olur da apar topar gidersek diye de korkmuyor değilim.

3. sezaryen.. 3. kez bıçak altı..İlk bebeğimde normal doğum olmasını çok istemiştim. 41. haftada boynunda da kordon dolanması olunca mecburen sezaryen oldu. Tabi takip edenler de.(Bu arada sezaryenden sonra normal doğum olabilir. Fakat eski operasyon bölgesinde % 1 yırtılma riski vardır. Bazı yırtılmalarda bebek kaybedilebileceği gibi anne hayatı da tehlikeye girebilir. )Her ne kadar çok zor bir operasyon olmadığını bilsem de hasta konumunda olmak farklı.Hele annelik psikolojisinde çok daha farklı. İnsan kendi adına ölümden bir yere kadar korkuyor. Ölümden korkmamızın esas nedeni ölüme hazır olmamamız. Olmak istediğimiz insandan o kadar uzaktayız ki.. Ama esas korku," bana birşey olursa çocuklarım ne olacak? " korkusu. Elbette onların sahibi var. Elbette biz anne baba olarak sadece elimizden geldiği kadar onları kollar, gözetir, onlar için dua ederiz. Elimizden daha fazla ne gelir. Her insan kendi kaderini yaşar. Şu sonsuz zannettiğimiz kainatta hepimiz onun değil miyiz ? Bir yıldız , bir karınca, bir buğday tanesi gibi...Herşeyi yoktan var eden, elbette benim yavrularımı da korur, gözetir. Ama anne yüreğine yine de söz geçmiyor.



Allahım. İnşallah herşey yolunda gider. Sağ salim bebeğimize kavuşuruz. Tüm sevenlerimizden dualarını eksik etmemelerini rica ediyorum..

11 Kasım 2009 Çarşamba
























Benim gibi gerçeğe uygun antisosyal tiplemelerin konu alındığı filimler sinirinizi bozuyorsa kesinlikle önermeyeceğim bir film. Sonuna kadar gerilim temposu düşmüyor ve oyuncular gerçekten iyi performans göstermiş. 9 yıl önce( çok iyi hatırlıyorum. Büyük kızım yeni doğmuştu.) " iyi evlat" isimli bir film izlemiştim. Konusu benzerdi ve çok etkileyiciydi. Lohusalık psikolojisinden midir bilmem ama her sahnesi aklımda.Geçenlerde filimcimin raflarını gezerken gördüm. Dvd si çıkmış. Meraklısına tavsiye ederim.

6 Kasım 2009 Cuma


Sevgili blog,




Çok uzun bir zamandır elim ermedi, iki satır yazamadım. Gebeliğim 30. haftaya girdi. Nasipse Kasım ayınndan sonra izne çıkıyorum. Ne çok planım var bilemezsiniz. Hangi birini yapabileceksem artık. Küçük kızımı kreşten almayı düşünüyorum. Hem grip korkusuna , hem de doya doya vakit geçirmek için. O da gün sayıyor, her sabah beni işe uğurlarken kaç gün kaldı diye soruyor. Anneciğini özlüyor tabi. Ben de çok yoruldum. 4 yıldır aynı kurumda çalışıyorum . Allah için hastanemi seviyorum, en ufak bir sorunum yok. Ama yoruldum. Biraz da sonbahar depresyonu herhalde. Dışarıda ılık bir yağmur var. Yağmurluğumu, çizmelerimi geçirip üzerime sarı yaprakların ayaklarımın altında çıkarttığı hışırtıyı dinlemek, hafiften üşümek eve gelip pencere önünde çay içmek.. Az kaldı ya sabır..

29 Ağustos 2009 Cumartesi









"Dağ tepesinde bir çam olamazsan



Vadide bir çalı ol; fakat



Dere kenarındaki en büyük çalı sen olmalısın;



Ağaç olamazsan çalı ol.



Çalı olamazsan bir ot parçası ol.



Bir yola neşe ver;



Bir mis çiçeği olamazsan bir saz ol,



Fakat gölün içindeki en canlı saz sen olmalısın.



Hepimiz kaptan olamayız, tayfa olmaya mecburuz,



Burada hepimiz için bir şeyler var.Yapacak büyük işler var, küçük işler var.



Yapacağımız iş, bize yakın olan iştir.



Cadde olamazsan patika ol,



Güneş olamazsan yıldız ol.



Kazanmak veyahut kaybetmek ölçü ile değildir.



Sen her neysen onun en iyisi olmalısın. "






Benim sevgili öğretmenim. Subay çocuğu olarak 5 yıllık ilkokul hayatımda 5 okul değiştiren ben, sizi ancak 5. sınıfta tanıyabilmiştim. Okula okumayı kendi kedine öğrenerek gidip de 5. sınıfa kadar üzerine neredeyse hiçbirşey koyamamıştım. Büyünce ne olacaksın diyenlere ev hanımı diyordum. Sen sevgili öğretmenim, benim ufkumu açtın, beni kitepların büyülü dünyası ile tanıştırdın, bana hayaller kazandırdın. Bu şiiri ezberletmekle kalmadın, kimbilr kaç kere okuttun. İnternette gezerken buldum dün bu şiiri, hala aklımda, unutmamışım. O günler geldi aklıma, sen geldin. Hayattaysan kulakların çınlasın, Hakkın rahmetine kavuştuysan nur içinde yat sevgili öğretmenim Resmigül Aktürk.

24 Ağustos 2009 Pazartesi


Sevgili blog,

Gebeligim 18. haftaya ulast1. Allah'a sükür hersey yolunda. Bu arada bebegimiz erkekmis.Allah biliyor ki, kalbimde en ufak bir deigisiklik olmad1. Cevremdeki insanlar1na da verdikleri abart1l1 tepkileri anlayabilmis degilim. K1z annesi olman1n bir kad1n için gerçekten çok büyük bir nimet oldugunu düsünüyorum. Bakal1m Allah nasib ederse oglan annesi olmak nas1l bir sey görürüz.
Karn1mda ufak tefek hareketlenmeler baslad1. Genelde aksamlar1 dinlenirken alg1layabiliyorum. Bu hissi özlemisim. Anne olanlar bilirler, dogumdan sonra en çok özlenen seylerden biridir karn1n icindeki k1p1rt1lar.
S1mdilik oruc cok fazla etkilemedi. Etkilemezse devam ederim. Bu arada merak edenler varsa diye soyluyorum: son 3 ayda oruc bebegi etkiler. Ilk 3 ayda da bulant1lar1 artt1rabilir. Ama orta donemde anne aday1 etkilenmiyorsa sak1ncas1 yoktur. Bu aralar gebe hastalar1m1n en çok sordugu soru bu. Tabi malesef bizim pek çogu dinle imanla alakas1 olmayan meslektaslar1m1z, bilimsel hiçbir dayanag1 olmadan oruç laf1n1 duyar duymaz kesinlikle hay1r diyorlar. Bu da insanlar1n kafalar1n1 kar1st1r1yor.
Haz1r egitime baslam1sken severek izledigim "Cocukla çocuk" gebelik ve hipotroidi hakk1nda bilgi istemis. Gebelikte tiroid bezinin anormal çal1smas1, hem bebegin gelisimini hem de gebelik sürecini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle gebeligin ilk kontrol muayenesinde tüm anne adaylar1 troid fonksiyon testleri ile taranmal1d1r. Hipotroidi tespit edilirse, troid bezini az ürettigi hormon, ilaç olrak verilir: etrox,levatron vs. Bu ilaçlar kan düzeyleri ile dozlar1 ayarland1ktan sonra gebelik boyu kullan1l1r. Her ay tsh ve free t3 denen testler yap1lmal1d1r. Anneden geçen antikor denen maddeler dogumdan sonra bebekte de geçici olarak hipotroidiye neden olabileceinden dogumdan 1 hf sonra mutlaka bebegin troid fonksiyonlar1 kontrol edilmelidir.
Hipertroidi tespit edilirse, propil tiyo ürasil( propisil) denen ilaçla tedavi baslar, bu ilaç malesef bebek üzerin yan etkiler olabilen bir ilaçt1r. Fakat hipertroidinin anne ve bebek üzerine olas1 yan etkileri daha fazla oldugu için kullamak gerekir. Daha detayl1 bilgi isteyen yorum gönderbilir.
Bu arada blogger1n ingilizce sitesinden kayda girebildigim için Türkçe karakterler düsmüyor. Can s1k1c1 bir durum ama ne yapal1m simidilik idare edecegiz.

14 Ağustos 2009 Cuma



Sevgili blog,



Nihayet kavuştum sana. Günlerdir şu malum "blogger'a erişim engellenmiştir" engelini nasıl delerim diye debeleniyorum. Bilgisayardan bu kadar anlıyorum işte. Neyse ki severek takip ettiğm "mutfakta zen" in önerdiği yol işe yaradı. Benim gibi yasak madurları varsa duyurulur.



Kızlarım bir haftadır annanelerinin yanında yazlıkta. Ev suyu çekilmiş değirmen gibi. Sabahları onları koklamadan işe gelince bitkin ve keyifsiz oluyorum. İnanırmısınız bir haftadır yemek yapmak bile içimden gelmiyor. Oysa mutfak benim en büyük zevkim. İşten gelip yıkanıp arındıktan sonra doğru mutfağa. Keserken , karıştırıken, tadarken kafamı dağıtırım. Hiç ölçüm tarifim de yoktur. Tadına, kokusuna, kıvamına göre ayarlarım malzemeyi de, dozunu da. Allah'a çok şükür kendi tarzıma göre bir mutfağım var. Oturma odası ile beraber olduğundan hem yemek yapıp hem sağa sola laf atmak, çocukların derslerini takip etmek, televizyona kulak misafiri olmak ta mümkün. Büyük kızım tam benim kafadan. Hem becerikli, hem gurme. Eline bıçaktı, kaşıktı pek yakışıyor. Küçük de abladan geri kalmaz. Anlayacağınız bizim ev yaşantımızın çoğu mutfakta geçiyor. Sevgili eşim sağ olsun, yemek konusunda hiç eziyet etmez. Ama güzel bir sofrayı da iltifatsız bırakmaz. Eh eskilerin deyişi ile marifet de iltifata tabidir. Velhasıl bir haftadır mutfağın da tadı yok.

Neyse ki bu gün dönüyorlar. İnşallah keyifli mutfak anları tekrar başlayacak..

Bu arada zevkle takip ettiğm mutfak siteleri aşağıda takip etmek isteyenlere duyurulur:



mutfakta zen

portakal ağacı(sahi kaç zamandır nerede ?)

tarçının mutfağı

kedili mutfaklar

ev cini

kuzine

neşeli yemekler

organiğin gücü adına

yoğurtland

16 Haziran 2009 Salı


SEVGİLİ BLOG,


Uzun zamandır tek kelime bile yazamadım, kusuruma bakma . Bu arada kayda değer birşey olmadı mı dersin ? Hiç de değil ... En başta babacığımın sağlığı bizi meşgul etti. Uzun zamandır düşüremediği böbrek taşını aldırmak için basit bir operasyon geçirdi. Buraya kadar sorun yok da, prostatı da biraz küçültüverelim diye aldıklar örneklerde kanser hücreleri görülmesin mi ? Sevinelim mi üzülelim mi bilemedik. Doktor da olsak insan kendi branşı dışındaki konulara çok hakim olamıyor. Araştırdık, okuduk, aile meclisini topladık ( bu arada abim, kız kardeşim, kardeşimin eşi ve benim sevgili eşim toplam 5 doktor bir konsey oluşturacak kadar varız). Erken evre çok şükür, teşhis edilmesi de tamamen şans. Her neyse 29/6 da tekrar opere olacak . Dualarınızı beklerim.

Şimdi gelelim bomba habere.. Nasip olursa 3. kez anne olacağım. İnsan her gebelikte biraz daha işin tadına varıyor. Henüz 8 haftalık. Koşuşturmaktan bebeğime konsantre olamadım, ama içim içime sığmıyor. Vücudumda yeni bir canın oluştuğunu bilmek harika bir duygu. Rabbim İnşallah ablaları gibi sağlıklı, akıllı , güzel, iyi tabiatlı salih bir evlat nasip eder.

Adana işi sanırım 1 yıl süryle kabul edildi. Kışı gebelik izinleri ile geçireceğim gibi görünüyor. Nasip olursa önümüzdeki yaz Adana'dayız. Çok mu sıcak olur acaba ? Yaylada ev tutsak ? İnternetten yaylalara baktım. Pozantı yaylası 117 km. Günü birlik gidilip gelinmez ki..Fikri olan varsa yazsın.

Çocuklar tatile girdi. Evime iki güzel karne geldi. Şimdilik sınav stresimiz yok, rahatız. Evde kediler gibi mayışıyorlar. Acilen spor okulu bulmam lazım.

Uzun bir aradan sonra bu kadar yeter..


28 Nisan 2009 Salı





Yumurta çilesi bizde de başladı. Ge-ce'yi okurken böyle de ödev mi olur diye gülmüştüm. Al işte. Gülme komşuna...Bilmeyenlere arz edeyim. Sevgili öğretmenimiz çocukların sorumluluk bilincini geliştirmek için bir ödev vermiş. Çocuk bir hafta boyunca haşlanmış yumurtayı kırmadan çatlatmadan muhafaza edecekmiş. Akşam ilk kaynattığımız yumurta fiyaskoyla sonuçlandı. Erken dolaptan çıkarmama ve kısık ateşte haşlamama rağmen çatladı. İkinci denemede cezveye biraz tuz attık. Sonuç başarılı oldu. Sabah yumurtamızı yumurtalığa yerleştirdikten sonra havluya sardık. Okula gönderdik. Bakalım kaç gün dayanacak ve biz bu arada kaç yumurtayı eğitim zayiatı vereceğiz.

13 Nisan 2009 Pazartesi







SON OKUDUKLARIM


Amin Maalouf ile tanışmam Afrikalı Leo ile oldu. Tarihi romanları sevenler için zengin betimlemeri ile son derece akıcı dönem kitapları. Afrikalı Leo Endülüs devletinin çöküşü sırasında savrulan hayatları konu alıyor. Semerkant Ömer Haayam'ın Titanic ile okyanusa gömülen el yazması bir eserinin izlerini sürerek asırlar öncesine uzanıyor. Hayyamın büyüeyici dizeleri ile süslenmiş bir eser. Tanios kayası diğerlerine göre daha durağan, yine de öneririm.






10 Nisan 2009 Cuma



Bu kadar sevilir mi bir şehir ? Püfür püfür imbatına verip kendini dalıp gidersin. Her köşesinde bir anın vardır. Doğduğun, büyüdüğün, gençlik ateşi ile gezdiğin, evlendiğin , çocuklarınla 'biz çocukken burada...' diye başlayan hikayeler anlatabildiğin, anne ve babandan" siz bilmezsiniz eskiden İzmir.."diye başlayan hikayeler dinleyebildiğin...Çıtır çıtır gevrek, kahvaltıda boyoz , kumru, tulum peyniri, rokalı, tarla domatlı, ışıl ışıl parlayan zeytin yağlı salata, cibez, turp otu, radika, şevketi botan, enginar...var mı dünyanın başka bir köşesinde.İki gün sahile inmesem denizi özlerim. Üç gün yağmur yağsa dördüncü gün illaki güneş açsın isterim. Beni ancak izmirliler anlar.

19 Mart 2009 Perşembe

Sevgili blog,

Şu anda saat gece 1. Ben hastanedeyim ve hala sinirden elim ayağım titriyor. Yaklaşık 2 saat evvel telefonum çaldı. Arayan sevgili ebem. Sancılı gebe başvurmuş. Muayene etmiş doğumu yakınmış, iyi şu ana kadar anormal bir durum yok. Yok da ebemin sesi ağlamaklı. Hastanın eşi yapmadığı terbiyesizliği bırakmamış. Hastaneye yatış yaptırması gerekiyor, yaptırmıyor. Bu işlemler yapılmadan doktor çağırılamaz deniyor, hasta yakını ebemin üzerine yürüyor, olmadık hakaretler ediyor. Hastane güvenliği gelmiş , yetkisi yok, birşey yapamıyor. Şimdi ben ne yapmalıyım ? İzmir gibi bir şehirde , Ege üniversitesi 5 dakikalık mesafede. Gecenin yarısı , dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Asla bu terbiyesiz hastayı kabul etmek istemiyorum. Ama terbiyesiz olan hasta değil ki, eşi. Vicdanım elvermiyor, kalkıyor gidiyorum. Hasta bin kere özür diliyor. Üzülüyorum haline. Hastaya lafım yok ama eşine hakkım helal değil, umrunda olduğunu sanmıyorum ama... Peki biz sağlıkçıları kim koruyacak. Her neyse. Bu arada 2. hasta gedi. Sezeryan için hazırlıyorlar. Tahmini 3'e doğru eve gidebilirm. Sabah 8:30'da mesaim başlayacak. Ben bu işi kaç yaşıma kadar yapabileceğim bilmiyorum...Neysa bu gecelik bu kadar...

13 Mart 2009 Cuma



Hem rengine, hem kokusuna vurgunum bu çiçeğin. Ama tadına bakacağım aklıma gelmezdi. Doğru tip kurutulmuş lavantadan elde edilen çay, saçları güçlendiriyormuş. Dr Saraçoğlu' nun sitesinden kargoyla istedim. Gün aşırı içiyorum. Fayda görürsem paylaşırım. Hayırlısıyla inşallah..




12 Mart 2009 Perşembe






RAHİM AĞZI KANSERİ AŞISI




Rahim ağzı kanseri aşı ile önlenebilir tek kanser. HPV denen cinsel yolla bulaşan bir virus tarafından meydana geliyor. Genç kadınlarda görülüyor. İnfeksiyon, kansere dönüşü tetiklemişse hastalığın ortaya çıkması ortalama 10 yıl sürüyor. Kanser meydana gelmişse hastalık hızla ilerliyor . Tedaviye oldukça zor yanıt veriyor. Kısa sürede böbrekleri ve barsakları etkileyerek çok ağrılı ve kötü bir tabloyla ölüme götürüyor. HPV ile tanışmamış bireylerin aşılanması kanseri engelliyor. Aşı 9-26 yaş arası için ruhsatlı. 3 doz uygulama yapılıyor. Sağlık bakanlığı aşıyı ödemiyor, fakat özel sigortaların çoğu ödeme kapsamına aldı. Bir dozu fiatı 248 tl. 3 doz yaklaşık 750 tl gibi ciddi bir masraf getiriyor. Neden bu kadar pahallı ? Yeni bir ilaç , özellikle de bu kadar sansasyonel bir ürünse piyasaya çıktığında ilk 5 yıl ar-ge çalışmaları için harcanan maliyeti finanse etmek için pahallı olur. Genelde 5 yıldan sonra fiatlar düşer. Şahsen ben kızlarım için bekliyorum. Ama evliliğe yakın yaştaysanız yada bu yaşta kızınız varsa inanın ki değer. Sağlıcakla...







Ali Çankarlı çok severek okuduğum ve istifade ettiğim bir pedegog. Yazılarıyla zafer dergisinde tanıştıktan sonra kitaplarını da edindim. Değindiği konular çok yol gösterici. Özellikle blogum için seçtiğim makalesi her ebeveyn tarafından okunmalı.Diğer yazılarına Zafer dergisi'nin internet sitesinden ulaşabilirsiniz.


CİNSEL TACİZ VE İSTİSMAR


Okuyucularımdan sıkça e-mail (elektronik posta) alıyorum. Çocuk eğitimine gösterilen bu ilgi bizi sevindiriyor ve yazma cesareti veriyor. Son günlerde medyada tartışma konusu yapılan ‘çocuk pornosu ve cinsel taciz’ anne babaları iyice korkutmuş. Özellikle büyük şehirlerden yazan anneler, çocuklarını cinsel tacizden nasıl koruyacaklarını soruyorlar. İstanbul’dan yazan bir anne, çocuğunu cinsel taciz konusunda bilgilendirmek istediğini, ancak bunu nasıl yapacağını bilmediğini söylüyor ve kendisine yardımcı olmamızı istiyor. Bir baba, internet kafelerde gençlerin porno içerikli sitelere girdiğini, cd’ler izlediğini, belediyelerin ve ahlâk zabıtasının buraları denetlemesi gerektiğini yazıyor.
Bizimle yüzyüze görüşen öğrenci velilerinden de benzer sorular ve şikayetler geliyor. Medyada öğrencilerine cinsel tacizde bulunan öğretmenlerden bahsedilmesi, anne babalarda ciddi korkulara yol açmış. Bir kız öğrencinin annesi ağlayarak şöyle diyordu: “Evladımızı teslim ettiğimiz öğretmenler de bunu yaparsa, daha kime güveneceğiz?”
Çocuklar üzerinde en az anne baba kadar hakkı bulunan, fedakâr, saygıya lâyık, eli öpülesi binlerce öğretmenin görev aldığı koca bir eğitim camiasında üç-beş ruh hastasının bulunması öğretmenlerimize duyduğumuz güveni sarsmamalıdır. Her konuda olduğu gibi, bu konunun çözümü de yine aile eğitiminden ve terbiyesinden geçiyor. Çocuklarımıza sağlıklı bir cinsel eğitim verir, taciz konusunda bilgilendirir, kendisini nasıl koruyacağını öğretirsek korkmamıza gerek kalmaz. Ancak bunu yapabilmemiz için çocuğumuzla aramızda duygusal bir bağın kurulmuş olması gerekir. Eğer bu duygusal iletişim yoksa, çocuğumuz korkularını, endişelerini, sıkıntılarını bizimle rahatça paylaşmıyorsa; bir cinsel tacizle karşılaştığı zaman gelip bize olayı anlatma cesareti gösteremeyecektir.
Çocuklarıyla konuşup onları bilgilendirmek yerine porno sitelerini filtre eden programlar kullanan, internet kafeyi yasaklayan, evdeki bilgisayardan fax modemi söken anne babalar var. Onlara hak vermemek elde değil. Ancak yasak ve baskı ile böylesine ciddi bir problemin çözülemeyeceğini de hatırlatmadan edemeyeceğiz. Burada önemli olan çocuğun veya gencin sizin zorunuzla değil, kendi iradesi ile pornografiden uzak durması, evindeki bilgisayarı faydalı yönde kullanması.
ÇOCUKLARIMIZI
NASIL BİLGİLENDİRECEĞİZ?
Çocuğun muhtemel cinsel tacizlere karşı kendisini koruyabilmesi için öncelikle sağlıklı bir cinsel bilgiye ihtiyacı vardır. Küçük yaşlarda cinsiyete ait soruları ertelendiği, kınandığı ve suçlandığı takdirde çocuğun zihninde cinsel merakın ayıp birşey olduğu kanaati doğacak, bu merakından dolayı suçluluk duygusuna kapılacak ve soru sormaktan vazgeçecektir. Haya dediğimiz fıtrî (doğal) utanma ile büyüklerin davranış ve sözleri ile telkin ettikleri yapay utanma farklı duygulardır. Kendisini değerli hisseden, insana saygı duyan bir çocuk bu değeri ve saygıyı zedeleyecek bir durumla karşılaştığı, meselâ çıplak görüldüğü zaman rahatsız olur. Bu rahatsızlık, değerini koruma hassasiyetinden kaynaklanan onurlu bir duygudur. Cinsel konularda soru soran bir çocuğa annesi “Ne kadar ayıp, böyle şeyleri sormaktan utanmıyor musun?” dediği zaman ona yaratılışa aykırı bir utanma ve suçluluk duygusu telkin etmiş olur. Çocuğun soruları ya gördüğü veya duyduğu, ancak anlamakta zorluk çektiği cinsel konularla ilgilidir. Eğer sorusunu anlayışla karşılar, söz ve davranışlarımızla memnuniyetsizlik göstermez, detaylara girmeden anlayacağı basit kelimelerle cevap verirsek; hem kafasındaki karışıklığı gidermiş, hem de benzer durumlarda tekrar soru sorma cesareti vermiş oluruz.
Çocuğumuzun cinselliğe ait sorularını cevaplandırırken, bütün vücudumuzun mükemmel yaratıldığını, cinsel organlarımızın da diğer organlarımız kadar gerekli ve değerli olduğunu anlatmalıyız. Cinsel organları sayesinde kızlık, erkeklik, annelik, babalık özellikleri kazanacaklarını bilen çocuklarda özgüven duygusu artar, kendilerini değerli hissederler.
Çocuğumuza cinsel organlarımızın bize özel, bize ait olduğunu, başkaları tarafından görülmesi uygun olmayacağı için örtündüğümüzü öğretmeliyiz. Cinsel bölgelerimize hakaret anlamı taşıyan sözlere küfür dendiğini, kızdığımız kimselere küfür etmememiz, edenleri de uyarmamız gerektiğini anlatmalıyız.
Çocukları cinsel taciz ve istismara karşı korumak için bilgilendirmek yetmez. Bizim de onun adına alacağımız önemli tedbirler var. Çocuğu bilgilendirirken abartmadan ve korkutmadan kaçınmalıyız. Eğer konuyu abartarak anlatırsak insanlara olan güvenini yitirebilir, kendisine gülümseyen veya şefkatle başını okşamak isteyen iyi niyetli birinden bile kuşkulanacak hâle gelir. Cinsel organlarımızın bize ait, özel yerler olduğunu bilen bir çocuğa cinsel tacizi anlatmak kolaydır.
NELER ANLATMALIYIZ?
İstanbul’dan yazan bir anne, “Çocuğumu cinsel tacize karşı korumak için neler anlatacağımı bilmiyorum. Anlatacağım şeylerin onu derinden etkileyeceğini, ruh sağlığını bozacağını düşünüyorum. Böyle düşününce de anlatma cesaretim ve gücüm kalmıyor,” diyor. Annenin bu düşüncesi, konuya yetişkin gözüyle baktığı için, çocuk açısından doğru değildir. Çocuk henüz insanların kötü yanını görmemiştir, kalbi temiz, ruhu berraktır. Bizim kötü tecrübeler yoluyla kazandığımız peşin yargılardan uzaktır. Eğer vereceklerimizi onu korkutmadan ve konunun çirkinliklerine girmeden verebilirsek maksadımıza ulaşmış, onu gelecek tehlikelerden korumuş oluruz.
Korku, o kadar da korkulacak bir duygu değildir. Korku, hayatımızı ve sağlığımızı tehdit eden tehlikelere karşı korunmak için verilmiş gerekli bir duygudur. Bilgilerimiz arttıkça korkularımız da artar. “Cahil cesur olur,” sözü çok yerinde söylenmiş bir sözdür. Cahil adam, olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kuramadığı için kendisini bekleyen tehlikeleri göremez, olaylara gözü kapalı girer. Bir anlık öfkesine yenik düşen nice insanlar, polis ve mahkeme yoluyla kolayca çözebilecekleri bir meselede cana kıyarak kâtil durumuna düşüyorlar. Yine sağlıklı bir cinsel eğitim almadığı için, nice insanlar var ki, şehvetlerine yenik düşerek gayrimeşru cinsel ilişkiye giriyorlar, yuvaların yıkılmasına, namus ve şereflerinin ayağa düşmesine sebep oluyorlar.
Çocuklarımızı okul öncesi dönemde (4-5 yaşlarında) cinsel taciz konusunda bilgilendirmemiz gerekir. Daha önce hem anlamaları zordur, hem de cinsel taciz riski çok düşüktür. Önce çocuklara cinsel organlarına ancak (temizlik, banyo, çamaşır değiştirmek için) anne ve babanın dokunabileceğini, başkalarının buna hakkı olmadığını anlatmalıyız.
Cinsel taciz ve istismar konusunda çocuğumuza vereceğimiz bilgileri şöyle sıralayabiliriz:
• Eğer başkaları, en yakın akrabalar bile, tenha yerlerde seni sever, okşar ve severken cinsel organlarına dokunursa buna izin verme, koşarak oradan uzaklaş. Başına böyle birşey gelirse, gelip bana anlat. Bu kişi yaptıklarını anlatmaman için seni korkutsa bile gelip bana anlatmalısın. Korkma, biz seni koruruz. “Kimseye söyleme” sözü de normal değildir. Eğer gelip bize anlatmazsan o kişi sana zarar vermeye devam eder.
• Her sevme ve okşama kötü niyetli değildir. Sen akıllı bir çocuksun, bunu anlayabilirsin. Eğer bizi kendi çocuğu gibi seven iyi kalpli insanlardan da şüphe edecek olursak onlara haksızlık etmiş oluruz.
• Çarşıda veya pazarda kaybolursan, yanında çocukları bulunan bir aileden yardım iste, seni polis karakoluna götürmelerini söyle. En yakındaki bir dükkana girip dükkan sahibinden de yardım isteyebilirsin. Dükkana girmeden önce içeride başka insanlar olup olmadığına bak, başka insanlar varsa gir.
• Uzak ve ıssız yerlerde, boş ve terkedilmiş evlerde, inşaatlarda, bodrumlarda oyun oynama. Bu gibi yerlerde yardım alamayacağın için kötü niyetli insanların işi kolaylaşır.
• Tek başına çocuk parklarına gitme. Bir yabancı sana şeker, çikolata gibi şeyler verirse alma. Hemen oradan uzaklaş.
• Kötü niyetli insanlar çocukları kandırmak için yalan hikayeler uydururlar. “Annen/baban seni çağırıyor, gel seni annene/babana götüreceğim,” derler. Onlara aldanıp peşlerinden gitme. Bazıları da yalancıktan yardım isterler. Meselâ, “Köpeğim kayboldu, bulmama yardımcı olur musun, beni şu adrese götürür müsün, şu paketi eve çıkarmama yardım eder misin?” derler.
• Yolda bir araba durur, “Beni şu adrese götürür müsün?” veya “Annen kaza geçirdi hastanede yatıyor, seni yanına götürmemi istedi” derse inanma, arabaya binme, hemen oradan uzaklaş.
• Evde yalnızken başkalarına kapı açma. Biz evde iken bile yabancılara kapıyı açma. Gelen, “Ben tüpçüyüm, ben sütçüyüm, ben tamirciyim” dese bile kapıyı açma.
• Bizden izinsiz arkadaş ve komşu evlerine gitme.
• Okuldan eve gelirken tenha yerlerden geçme, içinde yolcu bulunmayan servise veya dolmuşa binme.
Çocuklar bu anlattıklarınızın hepsini aklında tutamaz. Ara sıra sorular sorarak bilgisini tazeleyebilirsiniz. Meselâ, “Okuldan eve gelirken bir araba yanında dursa, annen kaza geçirdi, hastanede yatıyor, ben doktorum, seni yanına götürmemi istedi dese ne yaparsın?” şeklinde bir soru sorarak cevap vermesini isteyebilirsiniz.
ANNE BABA OLARAK
BİZE DÜŞEN GÖREVLER
Cinsel tacizden ve istismardan korunmayı sadece çocuklardan beklemek problemi çözmeye yetmez. Anne baba olarak bizlerin de alacağı tedbirler ve yerine getirmesi gereken görevler var. Bunları da kısaca şöyle sıralayabiliriz:
• Çocukların okula gidiş-dönüş saatlerini, kimlerle arkadaşlık yaptıklarını, kimlerle nerelere gittiklerini ve ne zaman eve döneceklerini yakından takip etmemiz gerekir.
• Çocuk sapıkları daha çok av mekânı olarak tenha yerleri, çocuk parklarını, oyun ve eğlence salonlarını tercih ederler. Buralarda tek başına dolaşan, kontrolsüz, bilgisiz çocukları avlarına düşürürler. Bu sebeple çocuğun 24 saati anne babanın bilgisi ve kontrolü altında olmalıdır.
• Akrabalarımızdan, komşularımızdan, arkadaşlarımızdan biri veya büyük bir çocuk, çocuğumuza aşırı ilgi gösteriyor, çocuğumuz da bu ilgiden sıkılıyor ve rahatsızlık belirtileri gösteriyor ise sebebini araştırmalıyız.
• Çocuğa verilen hediyelerin nereden ve kimden geldiği araştırılmalı, sebebi bilinmeyen hediyelerden şüphe edilmelidir.
• Çocuğu spor ve müzik gibi özel bir etkinlik kursuna göndermeden önce kurumun ve ders verecek öğretmenin ciddiyeti ve güvenilirliği araştırılmalıdır.
• Çalışan anneler, çocuğunu teslim edeceği bakıcıyı veya kreşi çok iyi araştırmalı, teslim ettikten sonra da takip etmeli, çocuktan bakıcı veya kreş elemanları ile geçirdiği saatlerde neler yaptığı anlattırılmalıdır. Çocuk bakıcıdan korkuyor, onunla beraber olmak istemiyor veya kreşe gitmeyi reddediyorsa sebebi mutlaka araştırılmalıdır.
• Yatılı okullar da riskli alanlardır. Anne babadan uzak kalan çocuklar bütün sevgilerini bir arkadaş veya kendisinden büyük bir çocuk üzerinde yoğunlaştırabilir. Duygularını kontrol etmeyi bilmeyen, anne babası ile sıcak ilişkileri olmayan çocuklar, bu beraberliği sevdiği arkadaşına karşı cinsel istek duyacak kadar ileri götürebilir. Eğer bir çocuğun fazla arkadaşı yoksa, yani sadece bir arkadaşla yetiniyorsa ve her yerde o arkadaşıyla görülüyorsa bu beraberliğin arka planı araştırılmalıdır.
• Çocuğun internet kafelere alışmasına izin verilmemeli, gerekirse kendisine bir bilgisayar alınmalıdır. Bilgisayarda pornografik web sitelerine girmesi cyberpatrol, surfwatch, netnanny, cybersitter programlarından biri kullanılarak önlenebilir.
• Çocuğa hissettirmeden odası ve eşyaları aranmalı, pornografik yayınlar veya cd’ler bulunduğu zaman bunlara el koymadan, çocukla çatışmaya girmeden ve suçlayıcı sözler kullanmadan cinsel duygularını kontrol etmesi öğretilmelidir.
Sevimsiz bir konuyu işlemenin zorluğunu takdir edersiniz. Anne babalar çocuklarını cinsel konularda eğitirken aynı zorluğu yaşadıkları için beni daha iyi anlayacaklardır. Ancak çocuklarımızın ruh sağlığı ve geleceği adına her zorluğa katlanmamız gerekiyor. Bir meseleyi görmezden gelerek veya erteleyerek çözüme ulaştıramayız. Bu konuda iyimser olmanın da bir faydası yoktur. Elimizdeki cinsel taciz ve istismar vak’alarının çoğunda “Bu tür şeyler bizim ailemizde olmaz” diyen fazla iyimser anne babaların çocukları vardır.
Cinsel istismar konusunda en büyük bedeli, ihmalci ve iyimser anne babalar değil, bizzat çocuk ödemektedir. Böyle bir olayla karşılaşan anne babaların çoğu, deşifre olma (dile düşme) utancı ile, polise ve psikiyatra başvurmamakta, acısını kalbine gömerek olayı unutmaya çalışmaktadır. Anne babaların bunu yapmaya hakkı yoktur. İki sebeple hakkı yoktur. Birincisi, burada mağdur olan çocuktur, anne baba çocuk adına fedakârlık yapamaz. Cinsel istismara maruz kalan bir çocuk, istismarcının elinden kurtarılmaz ve psikiyatrik tedavi görmez ise, hasta bir kişilik kazanacak, sağlıklı bir evlilik yapamayacak, büyük ihtimalle alkol ve uyuşturucu batağına saplanacaktır. İkincisi, polise başvurulmaz, istismarcı yaptığının cezasını ödemez ise, eylemine devam edecek, başka çocukları da tuzağına düşürecektir.
Çocukların cinsel tacize maruz kalması toplumun ayıbıdır. Çünkü tacizciler ve istismarcılar bu toplumun içinden çıkmaktadır. Sağlıklı bir nesil yetiştirmek için aileler kadar eğitimciler de üzerine düşeni yapmalı, devlet de onlara yardımcı olmalıdır.

6 Mart 2009 Cuma




Tübitak yayınlarına ailecek bayılıyoruz . Renkli, basımı kaliteli, dolu dolu ve ekonomik. Meraklı minik dergisi iki kızıma da hitap ediyor. Bu sayı da kurbağalar ele alınmış. Sare'nin dönem ödevi kurbağalar ile ilgiliydi. Resimleri işimize yarayacak. Dün hastaneden erken gelince çocuklarla okuduk, bol bol vırakladık, kurbağa partisi yaptık. Tavsiye edrim.

27 Şubat 2009 Cuma






Sevgileri yarınlara bıraktınız,

Çekingen tutuk saygılı

Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı;

Bitmeyen işler yüzünden

Siz böyle olsun istemezdiniz

Bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi

Kalbinizi dolduran duygular kalbinizde kaldı

Siz geniş zamanlar umuyordunuz

Çirkindi dar vakitte bir sevgiyi söylemek

Yılların telaşlarda bu kadar çabuk

Geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı

Gecelerde ve yalnız

Vermeye az buldunuz yahut

Vakit olmadı.




Behçet Necatigil.(Şiir için GeCe'ye teşeekürler)

24 Şubat 2009 Salı


Bu Japon çizgi filimlerini hiç hazzetmiyorum. Bir kere insana benzemiyor kahramanları. Küçücük ağız, suratın yarısını kaplayan koca gözler, oransız vücut yapısı.. Çizgi flimde konu olsa içim yanmayacak . Baştan sona abuk sabuk. Savaşlı, döğüşlü, sihirli, perili bir yığın saçmalık. Benim küçüklüğümde konulu, duygulu, sıcacık çizgi filimler vardı. Yaşı bana yakın olanlar mutlaka hatırlar: şeker kız, küçük prenses, esteban, uçan kaz... Hala hatırlarım. Eşimle aynı yaşta olduğumuz için o da bilir bu çizgi filimleri. Konu açıldı m pek tatlı bir nostalji başlar evde. Şimdilerde çok güzel animasyonlar var. Çoğunu ailecek zevkle izliyoruz. Nemo, Shrek, Madagaskar gibi. Ama bu Japon çizgi filimlerini olabildiğince çocuklarımdan uzak tutmaya çalışıyorum.

20 Şubat 2009 Cuma



Harika bir kitap. Çocuklara yatarken kitap okumak bizim bir türlü oturtamadığımız," bu gün çok yorgunum" ların arkasına saklanarak atlattığımız bir işti. Bu kitaba başaldığımızdan beri çocuklarda adeta bağımlılık yaptı. Onlar her gece israrla talep etmeye başalyınca, biz de sıraya koyduk: Bir gece ben, bir gece babaları. Başta anlamazlar, takip edemezler diyordum ama, pek de güzel takip ediyorlar. Kitap masalsı bir dille yazılmış .Özellikle peygamberimizin( aleyhisselam) çocuk sevgisi vurgulanmış. Herkese tavsiye ediyorum.


Bu sahneyi her gün yaşıyorum. Aslında ne kadar muhteşem bir an . Bir insanın, yeni bir hayatın start anı. Göbeğini kesiyoruz ve ilk nefes, ilk ses... Annenin yüzünde derin bir rahatlama...Düşünüyorum bazen: az önce kurdele keser gibi açılışına vesile olduğum bu insan neler yaşayacak ? Parlak bir geleceği mi olacak , sefil bir hayatı mı sürükleyecek ? Daha yaşanılabilir bir dünyaya mı gözlerini açtı, savaşlarla mı büyüyecek ? Kazanabilecek mi sonsuz mutluluğu, ziyan mı edecek kendisine verilen bu büyük hediyeyi ? Dua ediyorum sonra. Allahım, bu yavruya , benim yavrularıma ve tüm yavrulara iyi günler göster diye..İşimi seviyorum...

13 Şubat 2009 Cuma

Bendeniz şiiri çok severim. En sevdiğim şairlerin başında İbrahim Sadri gelir. Sanki söylemek istediğimde söyleyemediğimi söyler tok sesiyle. üniversite yıllarımdan beri kasetlerini kaçırmam. Ama bazı şiirleri var ki onların anlamı değeri daha bir başka benim için. Aşağıdaki şiirini gözlerim kapalı, bir sabah serinliğnde, ıslak otların üstünde, biraz üşümüş ama iliklerime kadar açık olarak dinlerim.


ÇAYIR ÇİMEN
Üzerimizde bulut altımızda çayır çimen ..
Düş yaprağı kuzukulağı tulumpeyniri tadı.
Islak otların üstüne yayıldın mı he babam
Sultan süleyman'ı sen olmaz mısın Şu üç kuruşluk dünyanın?
Aklından nice sevda nice afi
Nice fiyaka bir gelir geçer ki..
Tut bir kavaldır memleket
Bir hoyrat
bir bozlak
bir kırık hava
Bir ayrılık hikayesidir ki
Kırk yıldır söylenir bu dağlarda
Bu dağların eteklerinde.
Senin türkü dediğin yakılır bu toprakta
Senin yürek dediğinin şavkı düşer akan ırmağa
Yani üstte bulut altta çimen Yani yüreğin de geniş için de.
Bir kan davası kadar tuhaf
Bir sevda öyküsü kadar
İçerden yaşamaktır hayatı burda olmak..
Burda olmak burda:
Seher yeli estiğinde hışırtılarım dinleyebileceğin
Çimenlerin koynunda..
Burda olmak burda:
Ayağına dikenlerin batacağı bir dere kenarında..
Burda olmak burda:
Kendi tarihinin ve kaderinin yazıldığı şu toprakta..
Bir kasketin olsun.
Bir kehribar tesbihin.
Bir gümüş tabakan.
Bir çakın.
Bir cep aynan.
Bir tarağın.
Bir mintanın.
Bir mendilin.
İki elin ve iki ayağın
Dik durup boyun eğmeyeceğin
Buğday başaklarım sevebileceğin,
Ve kerem gibi ferhat gibi
Mecnun gibi kamber gibi
Ağıtlar düzebileceğin bir enginliğin..
Ya aslı gibi şirin gibiLeyla gibi arzu gibi
Bekleyen mütevekkil onurlu ve civan yanların?
Onları da görelim..Onları da anlat..
Onları da düz
Bir tesbih gibi bu akşam rüyalarımızın önüne..
Bu akşam rüyalarımızın önüneKöroğlu'nu bolu beyini çıkar.
Yıldızların altında bir yayla sofrasında
Bizim için hikayelerin büyülü sandığını aç.
Sazının teline dokun.
Yüreğimizin ince lifine ..
Ruhumuzun yansıyan suretine sür sözlerini..
Suya suretimizi düşür.
Bir varmış gibi yapalım kendimizi bir yokmuş gibi..
Bizi götür bizi al..
Hayber kal'asındanHz. Ali'nin bütün cenklerinden bahset.
Muskalarımızı hamayıllarımızı yazan
Hocalarımızın imamlanmızın dualarını serelim
Ve onlara dayanıp uykuya varalım..
Bir düş içinde..
Bir düş içine..
Sevelim..
Kuş kanadında bizim de bir hikayemiz olsun..
Bizim de bir yunusumuz
Bir hacıbektaşımız
Bir bayramvelimiz
Bir köroğlumuz olsun..
Biz de tekkeden içeri eğri odun komayalım
Biz de Ethem gibi savurup malı
Saraylarımıza bir de dağlardan bakalım..
Önce çayırı önce çimeni tutalım aynaya.
Sureti görünen suya düşen kadim bir hikaye değil mi?
Kadim bir sızı gibi
Hep orada o toprak damlı evlerin altında yaşanan..
İyi ki yıldızlar görünüyor ama.
İyi ki dağlarda kartal yuvaları oluyor.
İyi ki kekik kokulu rüzgarlar esiyor sabah olunca.
İyi ki ete kemiğe bürünüp yunus diye görünebiliyoruz
Sırrınca.
Daha ne olsun be ahretlik.
Hayatın hepsi bu işte..
Üzerimizde bulut
Altımızda çayır çimen
.Düş yaprağı kuzukulağı tulumpeyniri tadı.
Islak otların üstüne yayıldın mı he babam
Sultan süleymam sen olmaz mısınŞu üç kuruşluk dünyanın?

20 Ocak 2009 Salı









SAREM'E,


Canım kızım,


Dün sana şöyle uzun uzun baktım. Daha dün doğmuştun sanki .Şimdi sekiz yaşında güzel bir kız çocuğusun. Genç kız adayı..Doğduğun gün baban ve ben sana hayran olduk. Doğum uzmanı olarak çok yenidoğan görmüştüm, ama senin gibi ay yüzlüsünü görmemiştim.


Birtanem,


Sende kendimi görüyorum. Hem fiziksel, hem de ruhsal olarak.. Bu, hem hoşuma gidiyor, hem de beni korkutuyor. Çok derin bir ruh alemin var. O kadar hassassın ki.. Hayat seni üzer, yıpratır diye kokuyorum. İnşallah, seni çok seven , anlayışlı, iyi insanlarla karşılaşırsın- baban gibi- Ama hayatta ne olursa olsun, başına ne gelirse gelsin umudunu , direncini, inancını yitirme. Dünya bir imtehan yeri. Rabbim acıyla ,yoklukla imtehan etmesin, ama başa gelen de Allah'tan. Ne güzel demiş İbrahim Hakkı Hazretleri :



'Alan sensin , veren sen , kılan sen



Ne verdiysen odur, gayrı nemiz var.'



Rabbine güven. unutma kul sıkışmadan hızır yetişmez. Ne zaman daralsan, bunalsan rabbine içini dök. Samimiyetle O'ndan istersen elbette ki sana icabet eder. Üstelik bu şekilde içten ve samimi bir yakarış, bin yıllık nafile ibatten daha çok Allah'a yakınlaştırır insanı. Duan kabul olmasa da Allah insana dayanma gücü verir. Yüreğin hafifler kuş gibi olursun.


Bebeğim,


Çok geniş ve renkli bir hayal dünyan var. Çok zekisin, ama ön planda olan sosyal ve sanatsal zeka. Bu özelliğini değerlendirebilirsen sanatçı ruhun meslek yaşamında seni farklı ve başarılı kılar. Mimarlık , tasarımcılık, reklam sektörü , yazarlık gibi... Tabi annen gibi doktor olmaya kalkarsan da cerrahi bir branş daha iyi olabilir.


Tatlım,



Hangi mesleği seçersen seç malesef hayat çok yorucu. O yüzden mutlaka kendini korumalı ve kendin için bir zaman dilimi tayin etmelisin. Bu sene okulda takı tasarımı dersinde ne kadar çok eylendin. Bu tarz renkli ve el becerisine dayanan hobiler çok dinlendirici olabiliyor. Zaten ne zaman boş kalsak hemen ' anne faliyet yapalım 'diye makası uhuyu kapıp yanıma gelirsin eskiden beri. Bir de mutlaka yaz. Ama az, ama çok hergün iki satırda olsa birşeyler yazmak yazma yeteneğini çok geliştirir.



Hayatta seni zorlayacak bir husus da galiba dağınıklığın. Gerçi ileride eminim çok değişir, ama bu konuda biraz daha dikkat..Düzenli bir insan zamanı çok daha iyi kullanır, unutma.



Çok evcil bir yapın var. Küçük yengeçim benim. İnşallah ileride çok iyi bir anne olacaksın. Mutfakta becerikli, yaptığı yenir, diktiği giyilir cinsinden..Zaten anneannen de dikiş makinesini sana verecekmiş, tabi kadıncağız kızlarından umudu kesti.


Tıpkı benim gibi kendine güvenmiyorsun. Allah seni pek güzel yeteneklerle donatarak dünyaya göndermiş .Ama sen tıpkı benim gibi her yeni başlangıçta başarısız olacağını, beceremiyeceğini sanıyorsun. İşi öğrenip yapabildiği farkettiğnde rahatlıyorsun Ama o başlangıç evresini atlatana kadar yüreklendirilmeye ihtiyaç duyuyorsun .İnan bana tatlım, o çevrendeki herşeyi iyi yapabileceği sanan tiplerin pek çoğu senin kadar zeki ve yetenekli değil. Bu tarz insanlar hep çevrende olacak ve senin inancını kıracak. Onlara hiç kulak asma. Sana her zaman çok güvendiğimi, istediğin zaman her şeyin en iyisini yapabileceğine inandığımı unutma.


Sarı çiçeğim, zaman zaman sana söylemek istediklerimi burada yazacağım inşallah..Şimdilik hoşçakal..

14 Ocak 2009 Çarşamba







AYŞEM'E,



Canım çiçeğim,

Işıl ışık kara gözlerin her an aklımda. Yaptığın muziplikler aklıma geldikçe yüzümde bir gülümseme beliriyor. Umarım bu yazyı bir gün okursun. Henüz 4 yaşındasın. Bana birşey olsa beni hatırlamayacaksın bile. Ama belki üzerinde yaşam boyu sürecek bir sevecenlik, pozitif bir bakış açısı, belki çocuk ve aile sevgisi...Bilmiyorum işte. İyi bir esinti olarak hissettiririm kendimi. Dün anaokulunda gösterin vardı. Hayatındaki ilk gösteri..Çok duygulandım. Daha dün doğmuştun, küçücüktün, birşeye benzemiyordun. Şimdi sahnede yaşıtların içinde onlardan hem bedenen hem de ruhen bariz büyük görünüyordun. Seni sınıfın ablası olarak takdim etti öğretmenin..Sen sahnedeyken göz ucu ile ablana baktım. Kıskançlıktan eser yok, seninle gurur duyuyor, alkışlıyor. Allah'a sizin gibi evlatlar verdiği için tekrar şükrettim.


Birtanem,

Sen çok güçlü bir çocuksun. Bana çekmediğin için çok seviniyorum. Sende babandaki gücü, sabrı, sakinliği görüyorum. Allah karşına hep iyi insanlar çıkartsın. Doğduğun günden beri hiç zor bir çocuk olmadın. Seni o kadar kolay büyüttüm ki, senin gibi olacağını bilsem 2-3 tane daha çocuk isteyebilirim. Seni hep sıka sıka sevdim. Bebekken bile hiç sesini çıkartmazdın. Seni önce yere yatırır sonra başlardım: ' şimdi sen anne olsan... senin 4 yaşında bir kızın olsa... onu yatırıp böyle sıka sıka öpmezmisin ? ' Cevap: öpmezim.

Her zaman bir adım öndesin. Baban bu yüzden sana 'önde giden ' adını taktı. Öyle sanıyorum ki, bu özelliğin ile okul ve iş yaşamında hep fark atacaksın. Zeka yapın ablandan farklı. Daha çok sayısal yeteneklerin ön planda olacak gibi. Allah zekanı en iyi bir şekilde kullanmak nasip etsin. İnşallah biz de ailen olarak sana en iyi imkanları sunabiliriz. Canım kızım, hiçbir zaman unutma ki, hayatta başarılı olmak demek asla mesleki zirve, kariyer ya da çok para kazanmak değil. Başarılı olmak dengede olmaktır. Derslerinde başarılı ol, ama kitap oku, arkadaşlarınla güzel vakit geçir, spor yap, mutlaka hobilerin olsun, ev işleri ile ilgilen, yemek yapmayı öğen, akrabalarını ihmal etme, mümkünse hayır işlerine katıl, bütün bunları yaparken maneviyatını da asla boşlama. Dünya hayatı kısacık bir film gibi ve biz nerede biteceğini asla bilemiyoruz. Aman anneciğim, ne olur beş vakit namazını ve orucunu aksatma. Bu borç bir kere birikmeye başlarsa altından kakamazsın. Rabbimiz bize herşeyden önce namazı soracak . o tamamsa gerisi daha kolay. Bu sana en büyük vasiyetimdir. Lütfen çok önemse.

Senin bir diğer bana çok enteresan gelen özelliğin aşırı düzenli olman. Sanırım Yılmaz dede'ne çektin. Bu tabiki çok iyi bir özellik. Fakat sakın seni yönetmesine izin verme. Obsesif, pinpirikli, titizlik hastası biri olmandan korkuyorum. Temizlik, düzen elbette güzeldir, ama bu durum etrafındakilerde tedirginlik oluşturmaya başlamışsa takıntıya dönüşüyor demektir. Unutma bazen kirlenmek de güzeldir.

En belirgin bir diğer özelliğn tatlıya düşkünlüğün. Geçenlerde biz uyurken 'şekeli mi şekerli' diyerek ilaç şişesini kafana dikip bitirmiştin .Allahtan şişenin içinde 3-4 kaşıklık ilaç kalmış . Sonra nasıl da korktun, mahçup oldun. Tatlım, ailemizde diabet hastalığı malesef genetik. Rabbimiz tatlı olarak bize çeşit çeşit meyve yaratmış.Şeftalisi, inciri, kavunu, karpuzu..Şeker kullanman gerektiğinde de mutlaka esmer şeker tercih et. İlerde inşallah anne olduğunda mutfağına rafine gıdaları mümkün olduğunca az sok. Son 30-40 yılda insanlar doğaya meydan okudular. Haşa rabbimizin yarattıkları eksik, noksanmış gibi birçok gıdanın yapısı ile oynadılar. Sonuç ortada. Şimdi şimdi aklımız başımıza geliyor.Doğal olandan zarar gelmez. Olabildiğince beslenmende buna özen göster.

Daha söylenecek o kadar çok şey var ki.. Umarım sen büyürken , okular gittiğinde , genç kız olduğunda, üniversiteliyken, eşini seçerken, anne olduğunda...ben hep yanında olur ve bunları hep konuşarak, yaşayarak öğretirim. Ama hayat bu. Bir saniye sonra ne olacağını bilmiyoruz. O yüzden bu blogda zaman zaman sana ve ablana hitaben yazılmış öğütler bulacaksın. Şimdilik hoşçakal meleğim.

annen....

13 Ocak 2009 Salı







Yasamak sakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve ötesinde hiçbir sey beklemeden,
yani bütün isin gücün yasamak olacak.
Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede,
öylesine ki,mesela,
kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleginle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmedigin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamisken,
hem de en güzel en gerçek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,
ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,
yasamak yani agir bastigindan.

1947

2

Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gülecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüsülmeye deger bir seyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda,
daha o gün
yüzükoyun kapaklanip ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hinçla bilecegiz bunu,
fakat yine de çildirasiya merak edecegiz
belki yillarca sürecek olan savasin sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun açilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve rüzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla.
Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hiç ölünmeyecekmis gibi yasanacak...

1948
3

Bu dünya soguyacak,
yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamiz.
Bu dünya soguyacak günün birinde,
hatta bir buz yiginiyahut ölü bir bulut gibi de degil,bos bir ceviz gibi
yuvarlanacak
zifiri karanlikta uçsuz bucaksiz.
Simdiden çekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yasadim" diyebilmen için...

8 Ocak 2009 Perşembe

Merhaba sevgili blog,



Bugün sayfayı açtığımda beni izleyen 3 blog gördüm. Demek ki başkaları beni görebiliyor. Ama ben kendimi niye google üzerinden göremiyorum, bilmiyorum. Aslında bu konuya yoğunlaşacak çok zamanım da olmadı. Bu günlerde kafam biraz karışık. Şu Adana meselesi. Kısaca anlatayım. Sevgili eşim, Adana Başkent Üniversitesi'ne eğitime gitmek istiyor. Eğitimini almak istediği şey Türkiye'de çok az doktorun ilgilendiği bir konu. Sonuçta bu, O'nun için çok iyi bir fırsat gibi görünüyor. Ama kastettiği en az 3 yıllık bir süre. Şu andaki işimdem çok yorulsam da memnunum. İzmir doğduğum, büyüdüğüm şehir. Ailem, arkadaşlarım burada. Evimizi aldık . Tam düzenimizi kurduk derken... İnşallah hakkımızda hayırlısı olur.